Mimarlık ve Şehirleşmenin İlk Esasları

Aslen ilkel insan yoktur. İlkel araçlar vardır. Fikir, insanlığın başlangıçından beri kabiliyet ve yetenek olguları ile sabittir. İlk insan kendi ilkelliği ölçüsünde de olsa matematik bilincine sahipti, ölçü olarak dirseğini, ayağını, adımını kullandı. Üretmek, yaratmak ve enerjisini iyi kullanmak için bilinçsiz de olsa ölçü denen aracı keşfetti. Aslında bu keşiften beri fikir aynı fikir, psikoloji ise aynı psikoloji.

Notlarımda yer alan, ve nerede okuduğumu hatırlamadığım bu değerli sözler ile başlayayım yazıma. Gelin, sizlere mimari düşüncenin ve şehircilik olgusunun o ilk kıvılcımından bahsedeyim biraz.

İlk insan yeryüzünde yaşamına başladığı günden beri oğullar bir dişi ile bir olup baba ocağından ayrıldı. Bilinmeyen, ayak izi görmemiş çalıların arasından gitmeye başladılar. Tehlikeleri aştıkça, güvenli mesken arayışı da beraberinde geldi ve kendilerine yuva olacak yeri gözlerine kestirdiler. Arkeolojik kazılara bakıldığında genelde bu tercihin su kaynaklarına yakın, ormanların seyrek yerleri olduğunu biliyoruz. Çevredeki tek tük ağaçları devirdiler, ağaç onlar için hem ilk inşaat malzemesi, hem de ısınma kaynağı idi. Toprağı düzelttiler, ve ellerinden geldiğince ortalığı temizlediler.

Çevrelerindeki tehlikelerden korunma ve mekanı sahiplenme güdüsü ile ilk yaptıkları mesken sınırlarını belirlemek oluyor. Kestikleri odunları yontup, çakıyorlar toprağa.

001Anlattıklarımı daha iyi ifade edebilmek için soldaki görsel işe yarayacaktır. İlk mabetlerden birisinin çizimi olan bu görselde insan zekasının ilk eserlerinde malzemelerin kazık, odun, bez (ilk zamanlar çamur, dallar ve yapraklar) olduğunu, ölçülerin de dirsek, kol, adım, parmak ve ayak olduğunu daha iyi anlatabilirim. İlk insanın geometri hakimiyeti ise dört köşe ile yuvarlaktan ibaret.

Orman içinde bulunan bu bölüm artık tamamlanmıştır. Ayrı bir mekan yaratılmış olsa da, tapınağı oluşturan dört köşe bu mekan henüz yeterli değildir. Bu dörtgen alanın eksenine tapınma alanı ekleniyor ve tapınak olgusu tamamlanıyor. Çevresinde ve içinde yer alan mihrap ve benzeri ögeler ise bilinçli olduğu tartışılır olsa da, asla düzensiz değildi. Aksine sistemli olarak oluşmuş bir düzen içindeydi.

Verdiğim bu örnek ilk Yahudi tapınakları ile benzerlikler taşır. 1928 yılında yayınlanan Celal Esat imzalı Mimari Tarihi kitabında da yer alan örneklere bakarsak mimarlığın temelleri ile sonraki dönemleri temelde birbirleri ile bağlantılar taşır. Gelin size başka örnekler de vereyim.

002Resimde görülen höyük için de malzemelerde farklılıklar olsa da, mimari yaklaşım ilk örnekle neredeyse örtüşmektedir. Mısır tapınaklarında dahi aynı yaklaşımlara rastlamanız mümkündür. Resmin altında görülen ev ise hayvanlardan, yağmur ve sel akıntılarından korunmak amacı ile yükseltilmiş bir evdir.

Üçüncü resim; hayvanlardan korunmak için, yükseğe kaldırılmış bir evdir. Bu tarihte bir adım teşkil eder. Lacustre devrinin başlangıcı olarak adlandırılan bu noktadan sonra bir çok yerleşke sulak alanların daha içlerinde yer alabilmiştir. Aslına bakarsanız, Le Corbusier ile bu evi tasarlayan yaklaşım aynı şeyi hedeflemiştir. Tıpkı bu evi ilk düşünen insan gibi, Le Corbusier de rutubet ve romatizmadan kaçmak için binayı kazıklardan ibaret temeller (bkz. piloti) üstüne kurmuştur. Kimbilir, belki de Le Corbusier “Yeni ve eski insan yoktur, medeni ve iptidai araçlar vardır.” sözünü bu farkındalıkla söylemiştir.

Tapınaklardan ve onların daha küçük versiyonu olan yaşam alanlarından bahsetmişken, ilk şehirleşmeye de biraz değineyim. Yuva inşa edilip, yaşam başladığında temel ihtiyaçlar için bireyler evin dışına çıkıyorlar. Avlanmak, su bulmak gibi eylemler için çeşitli alanlar zaman içinde tercih edilir oldukça, bu alanlara gidip gelinen yerlerde izler oluşmaya başlıyor. İz dediğimiz şey ilk yolları oluşturuyor aslında. Tabii gidilecek yönler ilk başlarda çok net olmadığı ve doğal engellerle karşılaşıldığında müdahele edilmediği için bu yollar daha eğri büğrü oldular. Kazılarda görülen ilk yerleşkelerdeki yollar genellikle şekilsiz ve karışıktır, akıldan çok tesadüf ile tasarlanan bu yolların ölçüleri de ilk başta bahsettiğim gibi adım ve ayak standartları ile belirlenebilir. Evler bir araya geldikçe mahalleler, mahallelerin birbirlerine yeni yollar ile bağlanması ile de klan ve aşiretler ortay çıkmıştır. Zamanla bu aşiretleri büyümesi de bilinen ilk şehirlerin ortaya çıkışını sağlamıştır.

003Nasıl ilk evlerin sınırları kazıklarla belirlendiyse, şehirlerin de sınırları ilk başta ağaç, sonra da taş duvarlarla belirlenmiştir. Şehirler genellikle dörtgen şekilde meydana gelmiştir.

Genellikle bu şehir planlarının köşe ve stratejik noktalarında burç veya kuleler bulunurdu. Özellikle burçlara yakın bölgelerde büyük kapılar olur, bu kapılar ise büyük sokaklara açılırdı. Bu sokakları dikine kesen, küçük sokaklar ve aralarda kalan kısımlar ise dörtgen şekillerde yerleşim alanlarına yer veren parselleri oluştururdu. Dikkat edildiğinde, ilgili dönemdeki matematik bilgisinin ilerlemesinin şehir planlarına yansıması da farkedilebilmektedir.

Sağda görünen çizim Pekin şehrinin ilk planlarından birisidir. Merkezde hükümet sarayı olarak adlandırabileceğimiz alan ikinci bir duvar içinde yer alır. Dış duvarlara kadar uzanan parsellerin devamında da yeşil alanlar vardır. Aslında Lacustre devrinden bugüne insanın temel endişeleri, ihtiyaçları aynıdır. Tüm gelişimler birer basamaktır.

    Leave Your Comment Here

    This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.